İSTANBUL
27.02.2013
28 Şubat'ta Türkiye ekonomisinin beli kırıldı
Küçük ve Orta Büyüklükteki İşletmeler
Derneği (KOBİDER) Başkanı Nurettin Özgenç, Anayasa'da “Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir” maddesi
ve “Milletin üstünde hiçbir güç ve kuvvet yoktur” sözüne rağmen bazı
çıkar çevreleri kendi menfaatleri uğruna halkın seçtiği iradeyi hiçe sayarak
ülkeyi uçurumun eşiğine getirdiler. 28 Şubat
sürecinde "Demokrasiye balans ayarı
yaptık" diyenler gerçek anlamda ülke ekonomisinin balans ayarını
bozmuş ve ekonomiyi adeta uçurumun kenarına itmişlerdir. Ve ne enteresandır ki tüm bunları yaparken
"Atatürkçülük" adı altında yaptıklarını söylemişlerdir. Oysa Gazi
Mustafa Kemal yabancı tahakkümüne karşı verdiği mücadeleler ile biliniyor bunlar
ise kendi çıkarları için Türkiye'yi IMF'ye muhtaç duruma düşürdüler.
Pozitif olmayan ve siyasi gerginliklerden fazlası ile nasibini alan reel
sektörümüz içinden çıkılamayacak bir duruma sürüklenmiştir. Bütün bunların
müsebbibi olarak malum darbeci anlayışını görmekteyiz.
28 Şubat döneminde Türkiye'nin önü çıkar ve siyasi ikbal peşinde olanlar, karanlık ve kirli işler
çevirenler tarafından kesilmiştir. 28 Şubat 'post
modern' darbesinin Türkiye üzerinde yapmış olduğu etkinin
ekonomik boyutunu ele alırsak, Meclis Darbe ve Muhtıraları
Araştırma Komisyonunun '28 Şubat sürecinin ülke ekonomisine maliyetine"
ilişkin raporunda zararın boyutlarının korkutucu rakamlara çıktığı
görülüyor. Raporda, 28 Şubat depreminin artçı sarsıntılarıyla
birlikte ülke ekonomisine
yüz milyar dolar civarında zarar verildiği belirtilmiştir. Ve bu külfet
masum halkın üzerine yüklenmiştir. 28 Şubat için "Demokrasiye
balans ayarı yaptık"
diyenler esasen ülke ekonomisinin gidişatında direksiyona müdahale edilmesi
sonucu ani fren yapılmasıyla Türkiye'yi şarampole yuvarladılar.
KOBİDER Başkanı Nurettin Özgenç, 28 Şubat
sürecinde sermaye ressam tablosu gibi renklendirildi, ticari kuruluşlar ve
esnaf fişlendi. İşletmeye, işletmenin
yaptığı istihdama verilen zarar ve ziyana bakılmaksızın ticaretin önü kesildi.
Özellikle Anadolu sermayesine çok büyük bir darbe vuruldu. Devlet bankalarından
aldıkları krediler kesilerek, vadesinden önce geri istenerek, ihaleleri iptal
edilerek ve yeni ihale verilmeyerek Anadolu sermayesine büyük darbeler
vurulduğu bilinen bir gerçek.
Dolayısıyla Türkiye zamanımızda
dünyanın 10 büyük ekonomisi arasına girememişse bana göre bunun en önemli
nedenlerinden biri 28 Şubat'ta demokrasinin kesintiye uğratılmasından ötürü
ekonominin felç olmasıdır. Keza felç olan ülke ekonomisi adeta üst üste
geçirdiği operasyonlar ve fizik tedavi ile yeniden ayakta durabilmiş ve on
yıldan beri de ilerlemeye başlamıştır.
Ülkenin kaçınılmaz bir gerginlik
havasına sokulduğu o dönemde birileri fırsatçılık yaparak siyasi ve ticari rant
elde ettiler. Bunların bazıları holdinglerin yönetiminde yer aldı. Bazıları da
bankaların tepe yönetiminde bulunarak finans kuruluşlarının hortumlanmasının bizzat
içinde bulunup soyguna ön ayak oldular. Nihayetinde bankacılık görevini yerine
getiremeyecek hale gelen şirketlerin yönetimlerine TMSF tarafından el konuldu.
Ayrıca o dönemde birçok kuruluştan alışveriş
yapmayın dendi. Gayri nizam oluşturuldu. İnsanların hür iradesiyle alışveriş
yapması engellenmek istendi. Halkı ve esnafı ikiye ayırmaya çalıştılar. 28
Şubat'ın hemen devamında 2001 krizi geldi. Burada birçok banka battı, Türk
ekonomisine on milyarlarca lira zarar yazıldı ve ülke en az 20 yıl geriye
gitti. Şimdi ise 28 Şubat depreminin yıkıntılarının vermiş olduğu sıkıntıları
yeni yeni üzerimizden atıyoruz.
Oysa demokrasi fikirdir; bir kafa
meselesidir. Ancak mide meselesi olarak algılayanlar işlerine gelmeyince
hortumları kesilince demokratik iradeyi hiçe saydılar. Nitekim “28 Şubat bin
yıl sürecek” dediler ancak dedikleri
kadar sürmedi ama bu yıkıma sebep olanların bin yıl unutulmayacağı kesin...
KOBİDER Başkanı Nurettin Özgenç, 28
Şubat'ın organize bir hareket olduğu açık ve bu hareketin içinde sadece asker
değil, sivil toplumdan medyaya, iş dünyasından devletin farklı kurumlarına
kadar pek kişinin olduğu görülüyor. İşin en acı yanı ise konumu "sivil
toplum kuruluşu" olan Oda ve sendikalar bu darbenin yardım ve yataklığını
yaptılar. Kendi menfaatlerini devletin menfaatine gibi yansıtıp devleti
manipüle edenlerin 28 Şubatta önemli bir
katkısı olmuştur.
28 Şubat sürecini yaşatanların
değirmenine su taşıyanların iş dünyasından olması işin en acı yanıdır. O dönemde kendilerini beşli çete olarak
adlandırdıkları bilinen TOBB,
Türk-İş, TİSK, DİSK ve TESK ülke
ekonomisinin tekerine çomak sokmuşlardır.
Keza iş dünyasının büyük bir
kesimi bu sebepten dolayı oldukça
rahatsızlık duymaktadır. 28 Şubat sürecinde ‘beşli çete’ diye anılan bu kuruluşlar geçmişten kalan ayıplarını
şimdi temizlemelidirler. Kendi alanlarıyla ilgisi olmayan eylemler
yaparak halkın oyları ile seçilmiş hükümeti hedef almış ve askeri kışkırtmakta
geri durmamıştır. Oda ve sendikalar üyelerinin sorunlarını bırakıp rejimi
kollama derdine düşmüşlerdir. Seçilmiş hükümetin sahibi millettir. Dolayısıyla 28 Şubat millete karşı
yapılmıştır.
Başkan Özgenç, iş dünyasının ve sivil toplum
kuruluşlarının bir kısmının darbeler konusunda şaibeli geçmişi var. Bu kuruluşlar işi
pişkinliğe verip halktan resmen özür dilememişlerdir.
28 Şubat'ın sivil toplum kuruluşlarının günümüzdeki
başkanları yapılanın yanlış olduğunu kuruluşlarının üzerindeki "Darbeci STK'lar " algısının
değişmesi için halktan resmi olarak özür
dilemeliler ve bunu kamuoyuna deklare etmeliler. İş dünyasının büyük bir kesimi bu durumdan oldukça rahatsızlık
duymaktadır. Bu ayıpla yaşamayı meslek kuruluşlarının ve Odaların
temsilcileri aldırmayabilir ama temsil
ettiği zümreyi bu ayıba ortak etmemeli.
Ayrıca
darbecilerini ve 28 Şubat'ın faillerini
yargılayan Türkiye, maalesef ki 'post
modern' darbenin sivil toplum ayağını
oluşturanlara dokunamadığı görülüyor.
Türkiye tarihindeki darbelerin
kınandığı, darbe planlarının yargılandığı bu günlerde 28 Şubat post-
modern
darbesinin son tortuları birer birer kaldırılıyor. Fakat 28 Şubat’ın temel
taşlarından
olan “başörtü yasağı” hala orta yerde duruyor.
KOBİDER Başkanı Nurettin Özgenç, 28
Şubat 1997’de sivil siyasete inen darbe ile başını örten kadınlara devletin
alanı olarak ilan edilen kamusal alanın kapıları sımsıkı kapatıldı. Bir sürek
avı ile bu kadınların askeriyede, bürokraside ya da herhangi bir resmi karar
makamında olan aile fertleri tespit edilip türlü şekilde cezalandırıldı.
Başörtüsü yasağını hukuk dışı bir uygulama olarak gören hâkimler, savcılar
sürgün edildi ya da görevlerinden ihraç edildi. Sadece başa örtülen örtüyü
değil, onun yerine ikame edilen şapkaları ve ideolojik olduğu iddia edilen
perukları dahi yasaklayan uygulama doğrudan başları örtülü kadınları, dolaylı
olarak da onların aile üyelerini ve toplumu hedef aldı. Ayrımcılığa maruz kalan
pek çok kesime başlarını örten kadınlar da eklendi.
Özgenç,
zamanımızda demokratik yönetim anlayışına köstek olmaya çalışan çeteler ile verilen mücadele halkımızın takdirini kazanmaktadır. Ayrıca mesleki eğitimde katsayı engeli ve üniversitelerdeki
baş örtüsü yasağının kaldırılması, kesintisiz eğitimden kesintili eğitime dönüş
gibi yapılan çalışmaları elbette takdirle ve şükranla karşılıyoruz. KOBİDER
olarak her zaman yasakların ve antidemokratik yaklaşımların hep karşısında
durduk ve durmaya da devam edeceğiz.